DEVAM: 61- BİR
MÜSLÜMANIN HAKKINI YALAN BİR YEMİNLE ALAN KİMSENİN CEHENNEM İLE TEHDİDİ BABI
223 - (139) حدثنا
قتيبة بن
سعيد، وأبو
بكر بن أبي
شيبة، وهناد
بن السري،
وأبو عاصم
الحنفي
(واللفظ
لقتيبة) قالوا:
حدثنا أبو
الأحوص عن
سماك، عن
علقمة بن
وائل، عن
أبيه؛ قال: جاء
رجل من حضرموت
ورجل من كندة
إلى النبي صلى
الله عليه
وسلم. فقال
الحضرمي: يا
رسول الله! إن
هذا قد غلبني
على أرض لي
كانت لأبي.
فقال الكندي:
هي أرضي في
يدي أزرعها
ليس له فيها
حق. فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
للحضرمي "ألك
بينة!" قال: لا.
قال "فلك
يمينه" قال: يا
رسول الله إن
الرجل فاجر لا
يبالي على ما
حلف عليه.
وليس يتورع من
شيء. فقال:
"ليس لك منه
إلا ذلك"
فانطلق ليحلف.
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
لما أدبر "أما
لئن حلف على
ماله ليأكله ظلما،
ليلقين الله
وهو عنه معرض".
[:-356-:] Bize Kuteybe b. Said, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe, Hennad b.
es-Serri ve Ebu Asım el-Hanefl -Iafız
Kuteybe'nin olmak üzere- tahdis edip dediler ki: Bize Ebu'l-Ahvas, Simak'tan
tahdis etti. O Alkame b. Vail'den, o
babasından şöyle dediğini nakletti: Hadramevt'ten bir adam ile Kinde'den bir
adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna geldi. Hadramevt'li adam:
Ey Allah'ın Resulü, bu
adam önceleri babama ait olan bir arazi hususunda bana galabe çaldı. (Onu
elimden aldı), dedi.
Kindeli de: Orası benim
elimde bulunan bir arazidir. Onu ben ekiyorum. Onun bu arazide hakkı yoktur,
dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Hadramevtli olan adama: "Beyyinen var mı" dedi. O: Hayır, dedi. Allah
Resulü: "Senin ona yemin ettirme hakkın vardır" buyurdu.
Adam: Ey Allah'ın
Resulü, bu adam günahkar birisidir. Ne üzerine yemin ettiğine aldırmaz ve
hiçbir hususta günahtan çekinmez, dedi.
Bu sefer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Senin ondan bunun dışında bir şey (isteme hakkın yoktur" buyurdu.
Öbürü yemin etmeye
gelince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şayet
haksızca yemek için onun malı hakkında yemin ederse, andolsun, Allah
kendisinden yüz çevirmiş olduğu halde huzuruna çıkacaktır. "
Diğer tahric: Ebu
Davud, 3245, 3623; Tirmizi, 1340; Tuhfetu'l-Eşraf, 11768
224 - (139) وحدثني
زهير بن حرب،
وإسحاق بن
إبراهيم. جميعا
عن ابن
الوليد. قال
زهير: حدثنا
هشام بن
عبدالملك.
حدثنا أبو
عوانة، عن
عبدالملك بن
عمير، عن
علقمة بن
وائل، عن وائل
بن حجر؛ قال: كنت
عند رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فأتاه رجلان
يختصمان في
أرض. فقال
أحدهما: إن
هذا انتزى على
أرضي، يا رسول
الله، في
الجاهلية. (وهو
امرؤ القيس بن
عابس الكندي.
وخصمه ربيعة
بن عبدان). قال
"بينتك" قال:
ليس لي بينة.
قال "يمينه"
قال: إذن يذهب
بها. قال: "ليس لك إلا
ذاك" قال،
فلما قام
ليحلف، قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم:
"من
اقتطع أرضا
ظالما، لقي
الله وهو عليه
غضبان" قال
إسحاق في
روايته: ربيعة
بن عيدان.
[:-357-:] Bana Züheyr b. Harb ile îshak b. İbrahim de hep birden
Ebu'l-Velid'den rivayet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Hişam b. Abdilmelik
rivayet etti. (Dedi kî): Bize Ebu Avane, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da
Alkametü'bnü Vaîl'den, o da
Vail b, Hucr'dan naklen
rivayet etti. Demiş ki:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellemi'in huzurunda idim. Yanına bir arazi hakkında birbirinden
davacı olan iki adam geldi. Onlardan biri: Ey Allah'ın Resulü, bu adam cahiliye
döneminde bana ait olan bir arazimi gasp etmişti, dedi. -Bu kişi İmriu'I-Kays
b. Abis el-Kind! idi. Davacı olduğu kişi de Rabia b. İbdan'dı.- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Beyyinen var mı" buyurdu. O: Beyyinem yok dedi. Allah Resulü: "O
halde o yemin edecek" buyurdu.
İmriu'I-Kays: O zaman
arazimi alır gider dedi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Senin bundan başka bir hakkın yok" buyurdu.
(Vail) dedi ki: Hasmı
yemin etmek üzere kalkınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Her
kim haksızca bir araziyi kesip alırsa, Allah'ın huzuruna O kendisine gazap
etmiş olduğu halde çıkar" buyurdu.
İshak rivayetinde (Rabia b. İbdan yerine) Rabia b. Aydan demiştir.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 3245, 3623; Tirmizi, 1340; Tuhfetu'l-Eşraf, 11768
DAVUDOĞLU ŞERHİ İÇİN burayı tıklayın
NEVEVİ ŞERHİ (351-357 numaralı
hadisler): Bu babta (351) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellemi'in: "Her
kim yeminiyle Müslüman bir kimsenin hakkını kesip alırsa, .. isterse erak
ağacından bir çubuk olsun" buyurmaktadır. Diğer rivayette (353) (2/157)
"Her kim ... sabr yemini ederse ... Allah'ın huzuruna çıkar." (353)
Diğer rivayetinde: "el-Eş'as b. Kays'tan rivayete göre benimle bir başka
adam arasında ... huzuruna Çıkar" denilmekte; öbür rivayette (356)
(2/158): "Hadramevt'ten bir adam ve Kinde' den bir adam ... geldi. ..
huzuruna çıkacaktır." denilmektedir.
Babta Geçen İsimler ve Lafızlar
Babta
geçen isim ve lafızlara gelince (351) "el-Huraka'nın azatlısı"
elHuraka, Cuheyne' den bir koldur. Daha önce birkaç defa açıklanmıştı. Aynı
hadiste geçen Mabed b. Ka'b es-Selemi Ensar'dan Selime oğullarına mensuptur.
Onlara nispet yapıldığı takdirde Arap dilbilginleri arasında ve diğerlerine
göre meşhur olduğu üzere lam harfi fethalı olarak nispet yapılır. Nispet
yapılırken lam harfinin de kesreli söylenmesinin caiz olduğu da söylenmiştir.
Aynı
hadiste Abdullah b. Ka'b b. Ebu Umame el-Harisı de vardır. Diğer rivayette ise:
"Abdullah b. Ka'b'ı tahdis ederken dinledim: Ebu Umame elHarisı kendisine
tahdis etti" denilmektedir. Şunu bilelim ki burada zikredilen Ebu Umame
meşhur Ebu Umame el-Bahill Suday b. Aclan değildir. Bu ondan başkasıdır. Bunun
adı Iyas b. Salebe el-Ensari el-Harisı olup el-Haris b. el-Hazrec
oğullarındandır. Onun Belevi (Belli oğullarından) olup, Harise oğullarıyla
antlaşmalı olduğu da söylenir. Kendisi Ebu Burde b. Niyar'ın kızkardeşinin
oğludur. İsmi ile ilgili meşhur olan budur. Ebu Hatim er-Razi dedi ki: Adı
Abdullah b. Salebe'dir. Salebe b. Abdullah olduğu da söylenir.
Yine
şunu bilmeli ki, burada mutlaka dikkat çekilmesi gereken bir incelik vardır. O
da şudur: Ashab (radıyallShu an hum) isimlerine dair eser yazanların birçoğu
burada geçen Ebu Umame el-Harisı (radıyallShu anh)'ın Uhud dönüşünde vefat
edip, Nebi (sallallShu aleyhi ve sellem)'in de cenaze namazını kıldırdığını
söylemişlerdir. Bu tarihin gereği olarak Müslim'in rivayet ettiği bu hadis
munkatı olur; çünkü Abdullah b. Ka'b tabiindendir. Hicretin üçüncü yılında Uhud
gazasının cereyan ettiği senede vefat etmiş birisinden nasıl hadis dinlemiş
olabilir? Fakat Ebu Umame'nin vefatı hakkındaki bu nakil sahih değildir çünkü
Abdullah b. Ka'b'dan Müslim'in ikinci rivayette zikrettiği gibi: "Bana Ebu
Umame tahdis etti" dediği sahih olarak sabittir. İşte bu tabiinden olan
Abdullah b. Ka'b'ın ondan hadis dinlediğine dair açık bir ifadedir. Böylelikle
onun vefatı ile ilgili söylenen sözler de batıl olur. Şayet onun vefatı ile
ilgili söylenen o tarih sahih olsaydı Müslim onun hadisini tahriç etmezdi.
Gerçekten de İbnu'l-Esir diye tanınan İmam Ebu'l-Berekat el-Cezeri
"Marifetu'sSahabe" adlı eserinde vefatı ile ilgili bu görüşü
reddederken çok güzel bir iş yapmıştır. Allah en iyi bilendir.
Hadisteki:
"İsterse erak ağacından bir çubuk olsun" ibaresindeki
"çubuk" anlamındaki (~) lafzı bazı asıl nüshalarda ya da çoğunluğunda
bu şekildedir. Birçoğunda ise (~) şekilde hazfedilmiş "kane"nin
haberi olarak elifli gelmiştir yahut "isterse bir çubuk kesmiş olsun"
anlamında takdiri yapılan hazfedilmiş bir fiilin mefulü de olabilir.
"Sabr
yemini" ibaresinde yemin sabra izafe edilmiştir. Sabr yemini ise yemin
edenin o yemini yapmak üzere kendisini tutan, alıkoyan kimsenin yaptığı
yemindir. Buna dair açıklama insanın kendi kendisini öldürmenin ağır haram
olduğu babında geçmiş idi.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Her kim yalan yere bir sabr yemini ederse"
ibaresi kasten yalan yemin ederse demektir. Bu yemine ğamus yemini adı verilir.
(354)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Senin iki şahidin yahut onun
yemini" buyruğu şu demektir: Senin getireceğin iki şahidin yapacağı
şahitlik yahut onun yeminini istemek hakkın vardır.
Yine
bu babta (357) Müslim'in: Bana Zuheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim hep birlikte
Ebu'l-Velid'den tahdis etti. Zuheyr dedi ki: "Bize Hişam b. Abdulmelik
tahdis etti." Burada zikredilen Hişam, Ebu'l-Velid'in kendisidir.
Aynı
hadiste "cahiliye döneminde haksızca arazimi almıştı" yani oraya
galip gelip, istila etmişti. Cahiliye dönemi ise nübüwetten önceki dönemdir.
Cehaletlerinin çokluğundan ötürü bu isim verilmiştir.
Aynı
hadiste geçen "İmriu'l-Kays b. Abis ve Rabia b. Aydan (hadisin metninde
İbdan)"e gelince, Aydan ismini -Müslim'in zikrettiği üzere- Zuheyr ve
İshak tespit etmekte ihtilaf etmişlerdir. Kadı lyaz ise bu isimle ilgili
görüşleri ve ravilerin ihtilaflarını zikrederek şunları söylemiştir: Bu isim
fethalı ayn ve alttan iki noktalı ye iledir (Aydan). İşte doğrusu budur.
İshak'ın rivayetinde de böyledir. Zuheyr'in rivayetinde ise ayn harfi kesreli
ve tek noktalı be ile "İbdan" şeklindedir. Kadı İyaz: Biz bu ismibu
iki şekilde hocalarımlZdan böylece zaptetmiş bulunmaktayız. Ancak İbnu'l-Hazza'
da bizim zaptımlZın aksi sabittir. Zuheyr'in rivayetinde ayn harfi fethalı ve
iki noktalı ye ile (Aydan şeklinde), İshak'ın rivayetinde ise ayn harfi kesreli
ve tek noktalı be ile (İbdan olarak) sabittir. el-Ceyyani dedi ki: el-Culudi'
den nakledilen asılda da bu şekildedir. Kadı dedi ki: Bizim ilk olarak doğru
olduğunu söylediğimiz Darakutni, Abdulgani b. Said ve Ebu Nasr b. Makula'nın
görüşüdür. İbn Yunus da et-Tarih'te böyle demiştir. Kadı İyaz'ın açıklamaları
bunlardır.
Aralarında
HaflZ Ebu'l-Kasım b. Asakir ed-Dimeşki'nin de bulunduğu bir grup hafız bunu
"İbdan" şeklinde ayn harfi kesreli, be ve şeddeli dal ile
zaptetmişlerdir. Allah en iyi bilendir.
Bu Babtaki Hadislerin İhtiva Ettiği
Hükümler:
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (351): "Kim yeminiyle haksızca Müslüman
bir kimsenin hakkını alırsa" buyruğunda bir incelik vardır. Bu da
"Müslüman kimsenin hakkı" ifadesindedir ki, bunun kapsamına maldan
başka meyte hayvanın derisi, gübre ve bunun dışında kendilerinden yararlanılan
necasetler de girer. Aynı şekilde kazf haddi, zevcenin kocası tarafından
kendisine gün payedilmesi ve bunun dışında malolmayan diğer hakları da kapsar.
Yine
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (351): "Yüce Allah ona
cehennemi vacip kılar, cenneti de ona haram eder." Bunun hakkında da
benzerleri için daha önce tekrar edilen iki cevap sözkonusudur. Birincisi bunun
böyle bir işi helal kabul eden kişi hakkında yorumlanacağıdır. Bu hali üzere
ölecek olursa o kafir olur ve cehennemde ebedi kalır. İkincisine göre anlamı
böyle bir kişi cehennem ateşini hak etmiş olur ama affedilmesi de caizdir.
(2/161) Yüce Allah ayrıca ona ateşten kurtulup, umdukları cennet nimetlerine
nail olan kimselerle birlikte ilk anda cennete girmesi ona haram edilmiştir.
Haksızlığa
uğrayan kimse için Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
"Müslüman" kaydını getirmesi zimminin hakkının haram olmadığının
delili değildir. Bu yüce Allah'ın huzuruna kendisine gazap etmiş olarak
çıkacağı şeklindeki ağır tehdidin müslümanın hakkını haksızca alan kimse için
sözkonusu olduğu anlamındadır. Zimminin hakkını almak ise haramdır fakat bundan
dolayı sözü geçen bu iki büyük cezanın verilmesi gerekli değildir. Bütün bu
açıklamalar "mefhumun delaleti"ni kabul edenlerin görüşüne göredir.
Bunu kabul etmeyenlerin ise ayrıca tevile ihtiyaçları yoktur.
Kadı
İyaz (rahimehullah) dedi ki: Özelolarak müslümanın sözkonusu edilmesi
muhatapların ve şeriata göre hareket edenlerin genellikle kendilerinin
olmasından dolayıdır yoksa Müslüman olmayanların hükmü bunun hilafına olduğu
için değildir. Aksine Müslüman olmayanın hükmü de bu hususta aynıdır. Allah en
iyi bilendir.
Ayrıca
bu ceza müslümanın hakkını alıp, tövbe etmeden önce ölen kimse hakkında
sözkonusudur. Tövbe edip, yaptığına pişman olarak hakkını sahibine geri veren,
ondan helallik dileyen ve bir daha böyle bir iş yapmamaya kesin karar veren
kimseden ise günahı düşmüş olur. Allah en iyi bilendir.
Ayrıca
bu hadiste -Ebu Hanife (rahimehullah)'ın içtihadına muhalif olan fakat Malik,
Şafii, Ahmed ve çoğunluğun kanaati olan hakimin hükmü kişiye kendisine ait
olmayan bir hakkı mubah kılmaz, şeklindeki görüşün lehine bir delalet
bulunmaktadır. Hadiste ayrıca:
1-
Müslümanların haklarını çiğnemek büyük bir haramdır.
2-
Çiğnenen hakkın az ya da çok olması arasında fark yoktur çünkü Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "İsterse erak ağacından bir çubuk olsun"
buyurmuştur.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "yalan söylediği halde kim bir yemin
ederse" buyruğunda "yalan söylemek" kaydı zorunludur. Haksız
olduğunu bilerek ve kasten böyle bir yemin yapmadıkça günahkar olmaz.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Yüce Allah kendisine gazap ederek onun
huzuruna çıkar." Diğer rivayette (356) ise: "Ondan yüz çevirmiş
olduğu halde" buyurulmaktadır. İlim adamları der ki: Yüce Allah'ın yüz
çevirmesi, gazabı, öfkesi, onun kendisine gazap edilen kimseyi rahmetinden
uzaklaştırmayı, onu azaplandırmayı, yaptığı fiili reddedip yermeyi dilemesi,
irade etmesi demektir, demişlerdir. Allah en iyi bilendir.
el-Hadramı
ve el-Kindı ile ilgili hadise gelince (356, 357) çeşitli bilgiler
bulunmaktadır:
1-
Zilyed (yani bir malı elinde bulunduran kişi) o malın kendisinin olduğunu iddia
eden yabancı bir kimseye göre öncelikli hak sahibidir.
2-
Davalı (üzerindeki hakkı) ikrar etmiyorsa yemin etmek zorundadır.
3-
Beyyine (iki şahidin şehadeti) zilyedliğe göre önceliklidir ve yemine gerek
olmaksızın beyyine sahibi lehine hüküm verilir.
4-
Davalı olan günahkar kimsenin yemini, tıpkı adaletli kimsenin yemini gibi kabul
edilir ve bu yemini sebebiyle ondan hak istemek sakıt olur.
5-
Davacılardan birisi diğerine o bir zalimdir yahut bir facirdir ve buna benzer
nitelemeleri davalaşma esnasında dile getirecek olursa (2/162) bu sözlerine
katlanılır.
6-
Mirasçı bir kimse kendisine miras bırakan kimseye ait olan bir şeyi iddia
edecek olursa, hakim de ona miras bırakan kimsenin ölüp de bu davacı dışında
bir mirasçısının olduğunu bilmiyorsa, buna dayanarak onun lehine hüküm vermesi
caiz olur ve dava halinde buna dair ayrıca beyyine getirmekle onu yükümlü
tutmaz. Bu hükmün delili davacının "bana galip gelerek babama ait olan bir
araziyi aldı" demiş olmasıdır. O bu sözleriyle bu arazinin babasına ait
olduğunu ikrar etmiş oldu. Eğer Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun o
araziye tek başına mirasçı olduğunu bilmemiş olsaydı, kendisinin mirasçı
olduğuna dair bir beyyine getirmesini isterdi. Bundan sonra da kendisinden bu
davasında davalısı aleyhine hak sahibi olduğuna dair ikinci bir beyyine daha
isterdi.
Bir
kimse: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Senin iki şahidin"
ifadesi onun hak ettiği şeyi senden haksızca aldığına dair iki şahit getir,
demektir. Bu da iki şahidin bu kişinin tek başına mirasçı olup, bu evi miras
aldığına dair şahadet etmeleriyle olur diyecek olursa ona: Bu iddia zahirden
anlaşılana aykırıdır. Bununla birlikte böyle bir şeyin kastedilmiş olması da
mümkündür diye cevap verilir. Allah en iyi bilendir .